18 Eylül 2008 Perşembe

Böğürtlenli Yoğurt

Olsa da yesek değil mi? Bu başlıktaki amaç midenizi ve canınızı acımasızca faaliyete geçirip böğürtlenli yoğurt satışlarına katkı değil elbette. Efendim; ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu başlık da benim "işim" ile ilgili. Yıllar önce birinci sınıfları okuturken, çocuklarla birlikte keşfettiğimiz iki kelime: Böğürtlenli Yoğurt. Türkçenin yazımı en zor kelimesi ikisi de. Öğrencilerimle okuma yazma çalışması yaparken fark ettik ki söylendiğinde bu iki kelimeyi yazabilen öğrenci, söylenen her şeyi yazabiliyor anlamına geliyordu.


Bu konu dikkatimi çekince, onlara yazamadıkları, daha doğrusu yazmakta zorlandıkları kelimelerden oluşan kısa bir öykü yazmıştım. Öykü aynen şöyle:

Taha korkuyla gözlerini açtı. Odasında kelimeler vardı. Devasa büyüklükte yazılmış. Anlayamadı… Kelimeleri okumaya başladı. Bugün sınıfta öğretmenin söyleyip kendinin yazamadıklarına ne kadar benziyorlardı. Yok, yok hatta aynı kelimelerdi. Taha korkuyla yatağın içine iyice büzüldü. Düşündü daha doğrusu kendini düşünmeye zorladı. Tek çözüm geldi aklına, bir an önce odadan çıkmalıydı. Annesi ve babasının yanına gitmeliydi… Onlar bir çözüm bulurdu nasıl olsa. Taha büyük bir telaşla dışarı çıktı ve sesinin çıktığı kadar “Anneee!” diye bağırdı. Sesine cevap gelmedi. Etrafa şöyle bir bakınca evinde olmadığını anladı. Hemen kaçmalıydı buradan. Eve gitmeliydi. Çıktığı oda onun değil miydi? Neler oluyordu? Telaşla sokağa attı kendini.

Birden "kavun" büyüklüğünde “nohutlar” yağmaya başladı. Saklanacak yer ararken “köftecinin” arabasına çarptı. Köfteci ardından koşarken ayağı “pilav” tenceresine takıldı. “Pirinçler” etrafa saçıldı. Bir “havuz” gördü sevindi: “ Aaa, havuzdan “havuçlar” fırladı.” dedi. “Şezlonga” uzanıp “bornozlarını” aradılar.

Taha gözlerini kapattı. Her şeyin eski haline dönmesini diledi. Gözlerini açtığında inanamadı. Bir arabadaydı. Üstelik “şoför” yoktu. Araba “virajda” savruldu. “Bagaj” açıldı. “Bavullar” yola saçıldı. Bavullardan dev gibi “jiletler” çıktı. Arabanın ardından koşmaya başladı. Önlerine çıkan her şeyi kesiyorlardı. Birden “karpuz” tarlasına daldı. Kesilen karpuzlardan “düğmeler” “boncuklar” fırladı her yere.

Taha birden fark etti ki kelimelerden kaçamamıştı. İşte her yerde önüne çıkıyorlardı. Böğürtlenli yoğurt da buralarda bir yerde olmalıydı. Kendisini arabadan attı, artık korkmuyordu. “Ne istiyorsunuz benden” diye haykırdı. “Sadece bizi yazmanı.” dediler hep bir ağızdan. Taha çaresiz söz verdi. "Çok çalışıp hepinizi yazmayı öğreneceğim" dedi. Ortalığı bir böğürtlen kokusu kapladı. Birisi üzerine böğürtlenli yoğurt döküyordu sanki. Her yer yoğurt olmuştu. Artık yoğurdun içinde debeleniyordu. Çırpınmaya başladı. Nefes alamıyordu. Haykırmak istedi sesi çıkmadı.

Korkuyla gözlerini yavaşça araladı. Yumuşak bir el saçını okşuyordu. Annesi, "Korkma “kâbus” gördün sanırım." dedi. Taha “Evet evet anne, çok kötüydü anlatamam” dedi. Birden rahatlamıştı. Kötü bir rüya görmüştü sadece. Ama annesi neden “böğürtlenli yoğurt” kokuyordu? Gerçek miydi? Taha’ya mı öyle gelmişti?

Bu öykünün şimdilerde tramvaya düşmesinin sebebini mi merak ettiniz? Çünkü yine birinci sınıf okutmaktayım ve bol bol “böğürtlenli yoğurt” yazdıracağım günler beni beklemekte.

5 yorum:

coffeé dedi ki...

çok iyi taktik ama :):):):)

hacivat dedi ki...

sevgili coffeé,
Sağolasın zamaneler öyle uyanık ki kesinlikle onlardan uyanık olmak zorundasın...
Sevgiyle kal...

Amélie Poulain dedi ki...

Bizim zamanımızda böyle öğretmenler yoktu. Yeni nesil şanslı.. (:

Ne hoş..

Taha dedi ki...

Hocam bu yazınızı bloguma koymak istiyorum. Tabi sizden alıntı yaptığım belirterek. Yakın zamanda haber verirseniz sevinirim.

hacivat dedi ki...

İsim ve kaynak belirtilmesi halinde isteyen herkes bu blogdan alıntı yapabilir. İlginize teşekkürlerimle..